KARIM METRES OLDU ve sikişti
Mehmet beyle bütçemizin çok üstünde sosyetik bir barda tanışmıştık. O gece barın özel bir parti için kapalı olduğunu öğrenince üzülmüş, kapıdaki adamı ikna edip girmeye çalışıyorduk. Yanımızda beliren iyi giyimli, orta yaşlı bir adam görevliye,
“Onlar benimle beraberler” deyince, adamın elindeki listeye bile bakmadan yana çekildi.
Birlikte içeri giriverdik. Çok sevinmiştik. İltimaslı bir durumda olmak da çok hoşumuza gitmişti. Gül’le bir birimize bakıp gülüyorduk.
Karım Gül varlıklı bir ortamda, oldukça şımarık büyümüştü. Dört yıl önce babasının iflasından sonraki hayatına hala alışamamıştı. O zengin rahat hayatı doğal hakkı olarak görüyordu. Ben de Gül’ün hak ettiği hayatı yaşamasını istiyordum. Onun için buraya girmiş olmak bizi özellikle mutlu etmişti. Kalabalığın çok seçkin olduğu belliydi. Gülümseyerek elimizi uzattık,
“Ben Kerem” dedim. Karım da,
“Ben de Gül…” dedi.
Mehmet bey de kendini tanıttı. Benimle el sıkıştı. Karımın gözlerinin içine bakarak, iki eliyle tuttuğu elini öptü. Gül’ün ürperdiğini gözlerimle gördüm.
Bardaki parti yayına yeni başlayan bir derginin tanıtımı içindi. Mehmet beyle sohbete başladık. Eski bir İstanbul ailesinden geldiği belliydi. Yakışıklı değildi ama başka bir çekiciliği vardı. İçkiler içildikce samimiyet artıyor ama ilişkinin dengesi hiç değişmiyordu. Biz ona hep Mehmet bey diyorduk o da bize Gül ve Kerem.
45 Yaşında ve evli olduğunu, bizim yaşlarımızda bir oğluyla bir kızının olduğunu öğrendik. Biz de ona üniversiteyi bitirir bitirmez evlendiğimizi ve şimdi iki yıllık evli olduğumuzu söyledik.
Anlattığı hikayelerde çapkınlığı konusunda hiç çekingen değildi. Ama direkt olarak da Gül’e asılmıyordu. Sakin ve ağır tavrı ona gittikçe daha çok saygı duymamızı sağlıyordu.
Karım bu tür erkeklere her zaman ilgi duyardı. Mehmet beyin esprilerine gittikçe daha çok gülüyor, anlattığı hikayelere gereğinden fazla olumlu tepki gösteriyordu. Her halinden onu etkilemeye çalıştığı belliydi. Mehmet bey garsona içkilerimizi söylerken, bize gösterdiği ilginin benim de hoşuma gittiğini hissettim. Bize
“Siz keyfinize bakın ben biraz ayrılacağım” dedi. Yakınımızdaki bir grubun yanına gitti. Onlar konuşurken uzaktan seyretmeye başladık. Herkes ne kadar saygı gösteriyor, önem veriyordu.
“Ne kadar etkileyici biri…” dedi karım gözlerini ona dikmiş, ” Deli gibi istiyorum onu…”
O anda artık benim engelleyebileceğim bir şey olmadığını biliyordum. Kıvırtarak benden uzaklaştı. Dans eden kalabalığın arasına karıştı. Herkesin ilgisini çekmesi fazla vakit almadı.
Gül’ün üstündeki mavi dar mini elbise sütun gibi bacaklarını cömertçe sergiliyordu. Etrafta başka çekici kızlar olmasına rağmen bütün erkeklerin ilgisi ondaydı.
Dans ederken incecik kumaşın altında titreyen diri göğüslerinin sütyensiz olduğu belliydi. Etrafındaki erkeklerin sayısı kısa zamanda üç olmuştu. Uzun, dalgalı sarı saçları dağılırken ışıkta parlıyordu. Yuvarlacık çıkık poposu her salınışında başka bir güzel görünüyordu.
Gül etrafındaki erkeklere pas verirken ara sıra da Mehmet beye çapkın bakışlar atıyordu. İstediğinin Mehmet bey olduğu aşikardı. Mehmet bey bir süre sonra içinde olduğu gruptan ayrılıp yanıma geldi. Benimle beraber karımı seyretmeye başladı. Bana dönüp,
“Karın tam bir felaket… Çok seksi… Sanki evli bir kadın değil de, küçük bir Lolita gibi…” dedi kendinden emin bir gülümsemeyle…
Sanki karımdan değil de, satışa çıkardığım bir fahişeden bahsediyordu. Çocukça bir sevinçle gülümseyerek,
“Teşekkür ederim. Öyledir benim karım…” dedim. Sevincim karımın istediği oluyor diye miydi, yoksa benim de saygı duyduğum biri ondan hoşlandı diye mi bilemedim.
Onbeş yirmi dakika sonra Mehmet bey gözünü ayırmadan izlediği Gül’e eliyle gel işareti yaptı. Karım dans etmeye devam ederek diğer erkeklerin arasından süzülüp yanımıza geldi. Yüksek sesli müzikten sesini duyurabilmek için karımı belinden tutup kulağına bağırarak,
“Ne kadar güzel dans ediyorsun sen bakiim..” dedi. Gül müziğin ritmiyle hala oynatıp durduğu kalçalarında okşarcasına dolaşan ele aldırmadan,
“Güzel dans ederim. Özellikle hoşuma giden bir erkeğin önünde olursam…” diyerek yanıtladı.
“Hangisinin? Kimmiş o şanslı erkek?” diye sordu Mehmet bey sanki anlamamış gibi. Gül elini uzatıp Mehmet beyin kalçasını okşayan kürek gibi elini tuttu sımsıkı, poposuna bastırdı… Gözlerinin içine bakarak,
“Sizin…” dedi.
Mehmet bey zaten görebildiği şeyi karımın ağzından duymaktan mutlu, gülümsedi. Ne benden, ne de etraftakilerden çekinmiyor gibiydiler. Gül artık konuşurken ona dokunuyor, gözlerinin içine bakıyor, genç kız gülücükleri, arada isterik kahkahalar ile süslüyordu sözlerini…
Bu hale geldiğinde karımın karşısındaki erkeğe teslim olduğunu biliyordum. Yaşlı kurtun bunu benden çok daha iyi bildiğinden hiç şüphem yoktu. Arkadaşı olduğunu tahmin ettiğim bir yaşıtı bir erkek yaklaşıp,
“Nasılsın Mehmet?” diyene kadar bir birlerine kur yapmaya devam etiler. Mehmet bey bir beş dakika içinde arkadaşını başından çabucak savdı. Karımın elinden tutup,
“Gelin çocuklar, daha sakin bir yere gidelim ” dedi.
Mehmet bey Gül ile el ele, ben de yanlarında dışarıya çıktık. Karımın elini bıraktı, cebinden kalın bir cüzdan çıkardı. Garsonundan vestiyerine kadar ellilik yüzlük banknotlar halinde bahşişler dağıta dağıta mekanın kapısına kadar geldik. Sanırım bizim için bu son darbe oldu. Karımla göz göze geldik bir an, kocaman kocaman açılmıştı gözleri…
Hemen arabası geldi. Son model siyah bir Mersedesti. Şoför arka kapıyı açtı. Mehmet bey Gül’ü nazikçe arabaya bindirdi. Karım son derece hoşnut, mini eteğinin kasıklarına kadar açılmasına, şoför dahil hepimizin küloduna kadar görmemize aldırmadan rahat hareketlerle geçti, oturdu.
Mehmet bey kendisi de bindi. Ben de arkalarından binmeye yeltendim, şöför kibarca beni ön koltuğa yöneltti
“Burada daha rahat edersiniz beyefendi…” dedi. Biraz bozularak,
“Ha, tabii…” dedim. Ön koltuğa oturdum. Araba yeni deri kokuyordu. Şöför kapımı kapattı. Kendisi de bindi.
“Villaya mı beyefendi?” diye sordu. Evet cevabını alırken hareket etmiştik bile.
Arabanın sessizliğine rağmen Mehmet beyin kalın, boğuk sesini duyuyor ama çoğu zaman ne dediğini anlamıyordum. Karımın ara sıra evet, hayır dediğini ve gülüşlerini duyuyordum.
Sesleri kesildiğinde öpüştüklerini anladım. Yan gözle şoföre baktım, yüzünde pis bir sırıtmayla dikiz aynasından arkada olanları izliyordu. Kendimi kötü hissettim. Benim azgın, fingirdek karım, ucuz bir fahişe gibi, şoföre, bana, kocasına aldırmadan başka bir erkekle arka koltukta fingirdiyor, sevişiyordu.
Sonra gözümün önüne Mehmet beyin barda dağıttığı banknotlar, kalın cüzdanının görüntüsü geldi. Boş verdim herşeye, kendimi Mercedesin deri koltuğunun rahatlığına bıraktım.
Yol fazla sürmedi. Yirmi dakika sonra demir bir kapıdan girip güzel bir villanın önünde durduk. Şoför hemen inip arka kapıyı açtı. Önce Mehmet bey indi, elini uzattı Gül’ün inmesine yardım etti.
Ben de kendim çıktım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bekçi olduğunu tahmin ettiğim bir adam evin yan tarafından koşarak geldi.
“Hoş geldiniz beyefendi…” dedi, villanın gösterişli ön kapısını açtı.
Mehmet bey Gül’ün beline sarılıp içeri girdiler. Ben de arkalarından girmeye yeltenirken,
“Seni ben sonra çağıracağım. Şimdilik burada bekle…” dedi.
Bir şey söylemeden aptal aptal durdum, arkalarından baktım. Kapı kapandı. Şimdi geriye dönmem gerekiyordu ama şöförle yüz yüze gelecegimi düşünerek utandım. Onun da bekleyeceği belliydi.
“Gel koçum arabada otur…” diyen sesiyle kendime geldim.
Artık bana beyefendi demiyordu. Patronu yoktu ortalıkta. Bu duruma aşina olduğu besbelliydi. Pek fazla göz göze gelmemeye çalışarak arabaya girdim. Onunla muhatap olmak istemiyordum. Süklüm püklüm, konuşmadan oturdum. Sessizliği o bozdu,
“Yenge de pek hoşmuş…” dedi. ”Karın mı?” İsteksizce,
“Evet” dedim.
“Mehmet bey böyle ufak tefek genç kızlara bayılır. Çoğu zaman böylesi çıkmıyor. Onun için keyifli görünüyor bu akşam…” dedi.
Karımın güzelliği, seksiliği onun da hoşuna gitmişti sanki. Hoş, Gül’ü, onun aynı anda hem masum bakire, hem seksi fahişe olabilen görüntüsünü görüp de iç geçirmeyen, siki kalkmayan erkeğe rastlamamıştım ya…
“Zor geliyor mu sana? diye sordu. Sesinde samimiyet ve sıcaklık vardı. Biraz daha yakın hissettim kendimi ona… Birinin yakınlığına ihtiyacım vardı açıkçası…
“Eh, tabii ağır geliyor…” dedim. Babacan bir gülüşle,
“Alışırsın oğlum, zevk de alırsın. Sen öyle birine benziyorsun. Buraya gelinceye kadar ağzını açıp bir şey diyemediğine göre…” dedi aynı gülümsemeyle… “Mehmet bey senin hatundan hoşlanırsa seni de ihya eder.”
Zevk alacağımı söylemesine gerek olmadığını, zaten o utanç verici zevki aldığımı ona itiraf edemedim. Ama anlamış olacak ki,
“Bana bak, eğer sessiz olursan seni onları duyabileceğimiz yere götürürüm.” dedi,
“Peki…” dedim uysalca.
Eliyle gel işareti yaparak yürümeye başladı. Arkasına takıldım. Evin arkasına doğru yürüdük. Etrafta başka bir ev olmadığı için sessizliğin içinde karımın haykırmaları duyulmaya başladı. Hafif bir ışığın geldiği ikinci kattaki pencerenin altındaydık.
Ne çabuk başlamışlardı. Nasıl hemen karım böyle bas bas bağırır hale gelmişti.
Karım normalde sikilirken inlerdi ama, böyle bağırdığı pek nadirdi. Zevk haykırışları yükseldikçe sikimin kalktığını, sertleştiğimi hissettim.
Şöförün de eli de apış arasına gitmişti. Pantolonunun içinde aletini düzeltti. Sessizce,
“Üff… Ulan senin orospu iyi bağırıyor” dedi.
Yarağını pantolonunun üstünden avuçlayıp oynamaya başladı. Gayri ihtiyari ben de aynı şeyi yaptığımı fark ettim. O daha fazla beklemedi, pantolonunun kemerini çözdü, donuyla birlikte aşağı indirdi. Elini tükrükleyip dışarı çıkan yarağına asılmaya başladı.
Artık kendimi engelleyemiyordum ben de aynısını yaptım. Asılmaya başladım. Öyle garip, anlatılmaz bir durumdu ki… Kendimi tanıyamıyordum. Bugüne kadar hiç tanımadığım bu adamla yan yana, pencerenin altında karımın sikilirken çıkardığı seslere otuzbir çekiyordum. Şoför kulağıma yaklaşıp,
“Acele etme…” dedi “Mehmet bey boşalmadan uzun uzun siker senin karıyı… Tadını çıkar…”
Bir şey söylemeden başımı salladım. Kulaklarımda karımın çığlığı ve vücutlarının birbirine çarpmasının sesi, kendimden geçiyordum. Birazdan karımın haykırmaları arttı.
“Aahhh… Mehmet’im ! Erkeğimmm! Sik beniii! ” diye bağırdı.
Artık sadece çığlık atıyordu. Geliyordu. Bir kaç dakika sürdü gelmesi… Onun böyle kendini kaybetmiş bir halde boşaldığını hiç duymamıştım. Mehmet bey,
“Offff… Amına koduğumun küçük orospusu…” diye soluya soluya vuruyordu karıma. “Daracıksın amcık… Şimdi beni de getireceksin…” dedi.
Hemen ardından kendisin de böğürürcesine sesler çıkartarak boşaldı. Sesleri duruldu. Şöför hızla pantolonunu toparlaya başladı.
“Hassiktir… Senin orospu karın patronu çabuk getirdi” dedi “Toparlan, gitmemiz lazım hemen…”
Paniğini anlamadım ama ben de telaşlandım. Pantolunumu çektim aceleyle… Sessizce kaçtık. Evin önüne geldiğimizde,
“Mehmet bey asla bu kadar çabuk gelmezdi. Senin karının muamelesi çok iyi olmalı…” dedi. “Bir şey istemek için telefon eder bazan onun için korktum. Pencerenin altındayken benim telefon çalsaydı boku yemiştim.”
Mehmet beyden telefon gelecek diye bekleyerek bir daha arkaya gitmedik. İki saate yakın konuştuk. Adı Kemal’miş. Mehmet bey çok güvenirmiş kendisine…
Ben de kendimden bahsettim. Karımın erkeklerden ne kadar hoşlandığını ve benim bunu bilerek evlendiğimi anlattım. Aklı almadı ama dinlerken eğlendiğini hissettim. Benden dört beş yaş daha büyüktü. Bekardı. Şimdi gönlünü eğlendiriyordu. Ama temiz bakire bir kız bulup evlenmeye niyetliydi.
“Ben namusuma düşkünüm” dedi “Karı dediğin evinin erkeğinin kadını olur. Bir erkeğe yan gözle baksın öldürürüm valla… Mehmet bey de öyledir. Bakma önüne gelene kayar ama karısının yeri başkadır. Sen de biraz karına sahip çık diyeceğim ama geç kaldın galiba…“ deyip gülmeye başladı.
“Senin karı mal canım… Sen ona sahip çıkamazsın zaten… O yolun yolcusu o…”
Ben sadece dinliyordum. Sonunda Kemal’in telefonu çaldı. Hemen açtı.
“Tabii Beyefendi…” dedi bir kaç defa daha… “Emriniz olur… Tabii… Tabi…” dedi. Bana dönüp “Gel bakalım…” deyip kapıya doğru yürüdü.
İçeriye girdik. Gösterişli bir antrenin ardından loş aydınlatılmış büyük ve etkileyici salona girdik. Zenginlik evin her köşesinde hissediliyordu. Modern, beyaz ağırlıklı dekorasyon çok hoşuma gitmişti. Merdivenin ardındaki bölümü göstererek,
“Bak burası bar..” dedi. İçkileri, bardakların yerlerini gösterdi.
“Ben bir şey istemiyorum” dedim. Güldü.
“Senin için değil, salak…” dedi. “Mehmet bey talimat verdi. O istediği zaman götüreceksin.”
Düşünemediğim için kendime kızdım. Mutfağı ve diğer yerleri gösterdikten sonra üst kata çıktık. Heyecanlanmaya başlamışım. Yanlarına gidiyorduk galiba… Nasıl davranacaktım? Ne yapacaktım? Nasıl konuşacaktım? Ağzım kurumuştu heyecandan.
Holün sonunda hafif ışık gelen odaya yaklaştıkça kalbim yeniden çıkaracak gibiydi. Az önce altında karımın sikişme seslerini dinleyerek otuzbir çektiğim oda olmalıydı bu… Kemal öksürerek geldiğimizi belli etti. İçeriden,
“Gelin, gelin! ” diyen Mehmet beyin sesini duyduk.
O önde ben arkada içeri girdik. Kocaman yatak odasının ortasında onunla orantılı büyüklükte bir yatak vardı. Odanın içinde yoğun bir seks kokusu vardı. Yarı oturmuş vaziyetteki Mehmet beyin göğsüne başını dayamış olan karım çok mutlu görünüyordu.
Narin elleri onun kıllı göğsünü okşuyordu. İkisi de gögüslerinin üstüne kadar örtülüydü. Herhalde biz gelmeden örtmüşlerdi üstlerini. Saçı başı dağınıktı karımın. Dudaklarında ruj kalmamış, bulaşmıştı. Bana bakıp yorgun yorgun gülümsedi. Mehmet beye ayıp olmasın diye karşılık veremedim.
Mehmet bey bir koluyla karıma sarılmıştı. Diğeriyle omuzunu okşuyordu. Muhabbetlerini kesmiş gibi suçluluk duydum ama kendisi çağırmıştı bizi. Kendinden emin, ama artık daha sevecen sesiyle,
“Kemal sana her şeyin yerini gösterdi mi ? ” dedi.
“Evet, Mehmet bey.” Dedim.
“Hadi bakalım o zaman bana bir buzlu Jack Daniel getir.” Karıma dönüp soracaktı ki ”Gül’e de aynısından getir. ” dedi. Ona döndü ”Seni istediğim gibi yeniden yaratacağım” dedi gülümseyerek. Karım da kıkırdayarak kıllı göğsüne öpücük kondurdu.
“Ben bilmem. Beyim bilir…” dedi. Mehmet bey bana dönüp
“Hadi bakalım, git getir şimdi…” dedi. Kemal’e “Kerem içkileri hazırlayıncaya kadar bekle, bir yanlış yapmasın, sonra evine gidebilirsin” dedi. Kemal
“Tabii Mehmet bey…” dedi. İkimiz tam odadan çıkıyorduk ki arkamızdan,
“Dur bak, seninle biraz oyun oynayalım. Aşağıda soyun, üstüne de Gül’ün külodunu giy. Öyle gel…” diye bağırdı. Etrafa bakınıp külodu aradı. Bulamayınca. “Durmayın orada! Arasınıza!” diye kızdı.
Kemal’le ben yatağın etrafında dolaşıp Gül’ün külodunu aramaya başladık. Sonunda Kemal yatağın dibinde buldu.
“Buldum Mehmet bey…” dedi.
Karımın minik pembe külodu şoförün elinde, beraberce odadan çıktık. Aşağıya ininceye kadar Kemal karımın külodunu koklayıp durdu,
“Of, çok güzel kokuyor yaa…! Hala sırılsıksam…” deyip duruyordu. Aşağıdaki bara indiğimizde ”Hadi Kerem, giy bakalım karının külodunu” dedi
“Sen gittikten sonra giyerim…” dedim. Ama ısrarlarına sonunda daha fazla karşı koyamadım. Kemal şu anda bana burada destek olabilecek tek kişiydi. Soyunmaya başladım. Gömleğimi, pantolonumu, külodumu, çoraplarımı tek tek çıkardım. Çırılçıplak Kemal’in önünde duruyordum. Sikim hala kalkıktı. Elimi uzatıp,
“Ver de giyeyim bari…” dedim.
“Dur bekle…” dedi. Kemerini çözdü. Pantolonunun önünü açtı. Yarağını çıkarttı. Karımın küloduna sürtmeye başladı. Dışarıda azıp da gelememenin acısını çıkartacaktı belli ki… Ara sıra da bana bakarak,
“Ohhh.. Kerem karın tam sikilecek bi karı… Tam bi orospu…” diye fısıldıya fısıldıya 31 çekmeye başladı. Çok sürmeden karımın kilotuna fışkırttı. ” Ooooohhh! ” çekti. Vıcık vıcık kilotu ellime verdi ve pantolonunu toplamaya başladı. Gülerek,
“Giy hadi” dedi. Öylece durdum. “Giysene lan gavat! Giy hadi!” dedi.
Tek ayağımla mermer zemin üstünde dengemi sağlayarak bir bacağımı geçirdim. Sonra da ötekini… Külodu belime kadar çektiğimde Kemal’in ılık dölü sikime, taşaklarıma bulaştı. Bu, nedense sikimin daha da kalkmasına neden oldu. Kemal’in bunu farketmesi ihtimalinden rahatsız oldum.
Sikimin ucu karı
76 Toplam izlenme, 4 Bugün İzlenme